İcatlar

Ultrasonun icadı, Ultrasonu Kim Buldu?

Ultrason, insan kulağının işitemeyeceği kadar yüksek frekanslı ses dalgalarına denir. Ultrason sözcüğü Türkçe bir kelime olmayıp, dilimize İngilizceden geçmiştir.  Ultrason, İngilizce Ultra ve Sound sözcüklerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir  kelimedir. Bu yazımızda Ultrasonu kim buldu? Ultrasonun icadı  ve tarihsel gelişimi hakkında bilgi verdik.

Ultrasonun icadı

Ultrasonun icadı tıp tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Modern tıp teknolojisi olmadan, birçok modern hastane ve klinik mevcut olmazdı. Mühendislik biliminin tıptaki en önemli yansımalarından biri ultrason teknolojisinin gelişimidir. Ultrason, 1950’lerde İskoçya’da, bu alanda çalışan bir kadın doğum uzmanı olan Jinekolog Donald ve Tom Brown tarafından gemi gidişatını takip etmek için icat edildi. Ultrason, günümüzde rahimdeki bebekleri izlemek için kullanılır.

Bu yöntem, vücuttan hiçbir zarar görmeden geçen çok yüksek frekanslı ses dalgalarına dayanmaktadır. Dalgalar, kemik veya kas gibi bir iç organla çakıştığında geri yansır. Yansıyan dalgalar vücuttaki etki yerine bağlı olarak farklı görünür. Monitörün tespit ettiği dalgalar kullanılarak iç organların şekli, büyüklüğü ve yoğunluğu belirlenebilir.

Ultrasonu kim buldu?

1880’de gündemde yankılanan ilk kişi Pierre Curie olmuştur. Sonuç olarak, SONAR cihazlarında progresyon, refraksiyon, yansıma ve sesin absorpsiyonu sırasında elde edilen veriler kullanılmıştır. Sonar, denizdeki diğer deniz taşıtlarını ve su altındaki canlıları tespit etmek için kullanılan cihazlardır. Bu ilk adımlardan sonra tıpta benzer bir teknoloji kullanılmaya başlanmıştır ve ilk kez 1942’de Austrian Thador Dussick tıbbi ultrasonun kullanmaya karar verildiğini açıklamıştır. Diğerleri de bu ismi takip etmiş ve iki boyutlu bir ultrason icat edilmiştir.

Modern ultrason teknolojisi II. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişmeye başlamıştır. İlk defa, Ludwig ve Strutters kulağın duyamayacağı ses dalgaları kullanarak safra kesesi taşlarını ortaya çıkarmayı başarmıştır. 1950’lerde ve 60’larda, bu yeni teknoloji özel bir ilgi konusu haline gelmiş, doktorlar ve mühendisler ses dalgaları ve biyolojik dokular arasındaki bağlantıyı anlamışlardır. Sonra da daha gelişmiş cihazlar üretmeye başlamışlardır. Birçok sempozyum düzenlenmiş ve dünya çapında binlerce makale yayınlanmıştır. Piezoelektrik malzemelerin geliştirilmesi, ultrasonun gerçek zamanlı olarak yapılmasını mümkün kılmıştır.

1967 yılında, dünyadaki ultrason alanında en yetkili kurumlardan biri olarak kabul edilen Dünya Tıp ve Biyoloji Federasyonu kurulmuştur. Rahimdeki gelişmekte olan bir bebeği izlemek için kullanılan ilk ultrasonun tarihi de 1971’dir. Bu olay dünyadaki gebeliğin gözleminde devrim niteliğinde bir başlangıçtır. 1980’lerden sonra, cihazların fiyatlarının düşmesi ve kalitelerinin artması sonucu, neredeyse her hastane ve hatta ofis ultrason kullanır hale gelmiştir. Sonraki dönemde, kan akış hızını ölçebilen Doppler teknolojisinin getirilmesi, özellikle hamileliği izlerken, çocuğun kan akışıyla bağlantılı olarak çocuğun sağlığını değerlendirmede önemli adımlar atılmasını mümkün kılmıştır. Öte yandan Doppler teknolojisi, iyi huylu veya kötü huylu yumurtalık kistlerinde kan akışı değerlendirmesi hakkında da önemli bilgiler vermektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu